Felsefi Danışmanlığın Öncüleri

Felsefi Danışmanlığın öncülleri olarak kabul edilen Eskiçağ felsefe okulları ve filozofların düşünceleri felsefenin “yaşam için /yaşamın içinde “ olduğunun ifadeleridir.

Helenistik ve Roma felsefe okulları felsefeyi insanı daha iyi yapan süreç olarak görmüşler ve kendilerini “insan yaşamının doktorları” olarak tanımlamışlardır. Onlara göre felsefe yaşama sanatıdır; bireylerin görme ve var olma tarzlarında, dünya görüşlerinde ve kişiliklerinde sağaltıcı etkilere sahiptir. Filozoflar insanlara hem düşünmelerinde ve hem de yaşamlarında onları yönlendirecek bir yöntem öğretmeyi hedeflemişlerdir.

Stoacılara göre; kozmostaki bütün olaylar bir uyum içinde gelişir. İnsan için uygun ve doğru olan davranış biçimi doğadaki bu uyuma ayak uyarmak ve bu uyumun bir parçası olmaktır. Mutluluk  “doğaya uygun yaşamdır”.

Stoacılara göre düşünce yoluyla yaşamın zorluklarına kendimizi hazırlamamız gerekir; çünkü insan yaşamda sıkıntıların da olabileceği düşüncesini aklından çıkarmazsa, acılara daha rahat katlanabilir.  

Epikür, felsefeyi başlı başına bir hayat tarzı olarak görür. Başkalarından veya koşullardan şikayet etmek ona göre insana hiçbir şey kazandırmaz. Ruhumuzun derinliklerinde yolculuk yapmak zaaflarımızı öğrenmek, kendimizle ilgili bilgimizi ruhumuz için rehber edinmek gerekir.

Seneca, şanssızlık gibi gördüğümüz olayların büyük bir bölümünün aslında bizim pek düşünmeden bunları önceden “şansızlık” olarak etiketlememizden kaynaklandığını ileri sürer. Bir olayı şanssızlık olarak görmemize neden olan dünya görüşünün gücü azaltılırsa düşünce ile kaderin oyunlarının bize verdiği acılar azaltılmış olur.

Marcus Aurelius,  “İnsan ömrünün süresi bir noktadan ibarettir ve yaşamın özü bir akış, algıları kasvetli, vücudun bileşimi bozulabilir, ruh hızlı bir koşuşturma, kader gizemli ve şöhret anlamsızdır. Öyleyse, insana ne kılavuzluk edebilir? Yalnızca tek bir şey; “felsefe”sözüyle insana anlam arayışında sorunlarını çözmede felsefenin rehberlik edebileceğini söyler.

Epiktetos’a göre insanın “insan olmak” için kendisiyle hesaplaşmasının yolu, kendi içine girmesi, kendiyle konuşması kendisini incelemesi ve kendini tanımasından geçer.

Platon diyaloglarında, insanın ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak daha iyi olma yolunda neler yapılması gerektiği detaylı olarak yer alır.

Aristoteles’e göre; İnsana özgü olan onu insan kılan ve ereğini oluşturan öz “akıl”dır.   İnsanın işi sadece yaşamak değil, kendine özgü bir yaşam, yani akılla bağlantılı bir eylem yaşamıdır. Akılla, iyi ve güzel bir biçimde yapılan eylemlerden yani, ruhun erdeme uygun etkinliğinden gelen bir yaşam sürmektir.

 Ahlaklı ve erdemli yaşamanın amacı mutluluktur. Mutlu yaşamak, aklını kullanabilen, aklıyla hareket eden kişinin ulaşabileceği bir durumdur. Aşırılıklardan kaçmak, ılımlı davranmak ve orta yolu benimsemek, ahlaklı ve mutlu yaşamın dayandığı temel ilkelerden biridir.

İnsan, kendine özgü bir canlı olmanın ötesine geçerek” insan” olmak zorundadır.

Felsefi Danışmanlarca ilk rol model olarak kabul edilen Sokrates’in kullandığı sistematik sorgulama yöntemi, yanıtlama ve tanımlama çalışmaları diyalog ile insan zihnini aydınlatma ve ruhunu iyileştirme yöntemidir.

 ‘’Sorgulanmayan hayat değersizdir’’ diyen Sokrates, Atina’nın sokaklarında, meydanlarda insanlara hitap ederek,  felsefeyi gerçek hayatın içinde yapmış, kuşku duyma, araştırma ve eleştirme yoluyla; iyilik, kötülük, erdem, adalet gibi kavramların tam bilgisine ulaşmayı, bunların kesin tanımlarını ortaya koymayı amaçlamıştı.

 Sokrates’e göre bu bilgiler insan ruhunda gizli olarak bulunuyordu, Bu bilgilerin uyanmasına, ortaya çıkmalarına “diyalog yöntemi” yardım edebilirdi. Bunun için de bir kimseyle karşılıklı konuşmaya, hiçbir şey bilmediğini söyleyerek başlar, karşısındaki kişileri inandıkları konularda şüpheye düşürerek dikkatlerini kendilerine çevirmelerini ve bu yolla düşüncelerini sorgulayıp yeni bir bakış açısı kazanmalarını sağlardı.

Toplumda herkes tarafından kabul gören kavramların tanımlarını sorarak, bu tanımlardaki eksik ya da yanlış   tarafları karşısındaki kişinin bulmasını amaçlayan Sokrates’e göre aramak ve öğrenmek hatırlamaktan başka bir şey değildir ve bir insanın hayattaki en önemli faaliyeti ruhuna gereken özeni göstermesidir. Sokrates bilgili olma ilkesini yedi bilgelerin  “kendini bil, ölçülü ol “ düsturuna dayandırır, “Bu yazı ne demektir, verdiği öğüt nedir?” diye sorar.

Bunu anlatmak için de “görme”den daha uygun örnek bulamıyorum der,“kendini gör” ile ifade edilen bu öğütten ne anlaşılacağını ve çıkarılacağını sorgular. Göz kendini göreceği bir şeye bakmalıdır diye devam eder.

Mitosların gerçekliğini veya doğanın yapısını ve işleyişinin kendisine bir şey öğretmeyeceğini düşünen Sokrates her şeyden önce kendine yönelir. Böylece felsefe de ilk kez doğadan “insan’a” yönelmiş olur.

Sokrates “bilge olmanın”, “kendini bilme” olduğunu söyler. Kişinin başarılı olabilmesini yani, daha iyi biri haline gelebilmesinin kendisini bilmesine bağlı olduğunu, oldukça zor olmasına rağmen hem kendisinde hem de diğer bütün insanlarda bunu gerçekleştirme imkânı   olduğunu söyler.

Online Danışmanlık